Bu hafta dünyayı değiştirmek isteyen İK'cının hikayesine
bakalım istedim. Hepimiz dünyayı değiştirmek isteyen adamın hikayesini
biliyoruzdur: Hani genç bir adam bir gün dünyayı değiştirmeye karar vermiş ve
çalışmalara koyulmuş. Aradan on yıllar geçmiş ve tabi ki kahramanımız dünyayı
değiştirememiş. "O zaman ben de ülkemi değiştiririm" diye düşünmüş
genç adam ve çalışmaya başlamış. Fakat bu da mümkün olmamış. Hevesi biraz
kırılsa da yılmamış ve bu sefer ölçek küçültüp şehrini değiştirmeye karar
vermiş. Şehri de değişmeyince ve yaşı da ilerleyince iyice, artık orta yaşlı
olan kahramanımız mahallesine odaklanmış. Mahallesini değiştirmek de sandığı
kadar kolay olmamış. Hayretler içerisinde kendi ailesine yönelmiş.
"Bari" demiş, "ahir ömrümde kendi yakınlarıma bir hayrım
dokunsun", lakin ailesini dahi değiştirememiş. O zaman anlamış ki eğer
önce kendisini değiştirseydi belki de dünyayı değiştirebilirdi...
Yakın zamanlarda tüm dünyaca sevilen bir adamı kaybettik,
Muhammed Ali'yi. Tüm dünyanın sevdiği bir adam olmak kolay değildir çünkü
hiçbir siyasi görüş diğerini sevmez, her dinin mensubu en haklı ve en günahsız
kendisini görür. Peki Muhammed Ali'yi tüm dünyaya sevdiren şey neydi? Muhammed Ali'nin vefatından beri bunu
düşünüyorum, emin değilim ama sanırım Muhammed Ali'nin kendisini
değiştirmesiydi. Boks yaptığı dönemde siyahilere karşı oluşan ortamı
değiştirmek için çabalamadan önce kendisini değiştirdi. Mesela Müslüman oldu,
Vietnam Savaşı'na gitmeyi hapse girme ve boks lisansının iptaline neden olacak
bile olsa reddetti. Amerikan ordusunun Vietnam'a girmesine engel olamazdı tabi
ki ve o bu yüzden bununla vakit kaybetmek yerine kendi üzerine düşeni yaptı.
Kazandığı madalyayı sadece beyazlara servis yapan bir restorana girmesi
görevlilerce engellenince Ohio Nehri'ne atmaktan çekinmedi, düzeni
değiştiremiyorsa o zaman batsın bu dünya mıydı?
"Ay altı üstü bir kaç saat çalışıp gideceğiz, değiştirsek
nolur değiştirmesek nolur?!" dediğinizi duyar gibiyim. Ama kısaca bir
hesap yaparsak günlük yaklaşık 9 saatimizi iş yerinde geçiririz. Haftalık yasal
olarak 45 saate tekabül eder. Günlük yaklaşık 6 saat uyuyorsak bu da haftalık
42 saate denk gelir. Haftalık 42 saatlik uykumuz için en iyi ve en ortopedik
yatakları almak çok mantıklı gelirken neden 45 saatimizi harcadığımız yeri bir mutluluk
kaynağına ve motivasyon unsuruna dönüştürmek saçma olsun? Ruh sağlığımız,
mutluluk duygumuz ve tatmin olma (self actualization) arzularımız bel ve boyun
sağlığımızdan daha mı az önemlidir?
Peki değişim nerede başlar? Önce kalpte, sonra zihinde...
İnanmadığı bir işe kimse dört elle sarılmaz.
O yüzden önce İK'cıların
yaptıkları işe inanmaları ve sonrasında diğer çalışanları kuşatıcı bir tutum
sergilemeleri firmaları değerlileştirir. İnsan Kaynakları'nın Muhammed Ali'si
olmak için önce kendinizi değiştirin sonra ortamınızı değiştirin ve işinizi
sevin. "Şu ana kadar iki kişiye vuramadım. Birisi sevimli hayalet
Casper'ın kuzeni, diğeri de Muhammed Ali" cümleleriyle sonsuz öz güvenini
her zaman gösteren Muhammed Ali'nin boksta yaptıklarını İnsan Kaynakları'nda
yapmak zor olmasa gerek...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder